Akkuyu - Cumhuriyet - 12 Eylül 10
Yazılar, Bilimsel ve Teknik Yazılar, Nükleer İçerikli Yazılar
‘Akkuyu’ Üzerine Görüş
Prof. Dr. TOLGA YARMAN*
Cumhuriyet, 12 Eylül 2010
Türkiye (mizahi yaklaşımımız itibarıyla) Yunanistan’ın hediyesi olarak, Akkuyu’ya, bugün bir nükleer santral kursa, demeye kalmadan, bu komşumuz, Türkiye’nin Akdeniz sahillerinin radyasyonla malul olduğunu ileriye sürse, ağzımızla kuş tutsak, böylesi bir tezviri aklamaya gücümüz yetmez. Kimse bunun farkında değil midir, Tanrı aşkına!..
Aynı biçimde, herhangi bir terör örgütü, Akkuyu’ya kurulacak bir nükleer santrala, diyelim ki, şu zamanda, ağızdan yel alsın, “sabotaj” düzenleyeceğini ilan etse, ağzımızla yine kuş tutsak, o arada Akkuyu’daki santralımızın etrafında sinek dahi uçurtmayacağımızı iddia etsek ve bunu da başarsak, turistlerimizin Akdeniz Bölgemize, hatta giderek ülkemize gelmekten caymalarının önüne geçemeyebiliriz. Bu denklemleri hükümet görmez mi?.. Hayret!..
...
Oysa kaygımız o kadar geçerlidir ki, 1999’da Kocaeli depremi olduğu zaman, Kocaeli ve Antalya arasında bin kilometre kadar bir mesafe olduğu halde, Antalya’ya gelmesi beklenen turistler, rezervasyonlarını, deprem korkusu dolayısıyla iptal edivermişlerdir.
Aynı biçimde, Antalya’da Sheraton Oteli’nin taksi durağında, yanındaki taksiye bile zarar vermeyen bir molotofkokteyli patlatılınca, Antalya’ya gelmesi beklenen turistler, rezervasyonlarını, yine iptal edivermişlerdir.
Bu çerçevede, şu hususu hatırlatmada yarar vardır… Kanuni Sultan Süleyman zamanında, Taksim Meydanı’na bir hamam kurma ruhsatı varilmiş olsa ve bugün öyle bir ruhsatla, Taksim’de Cumhuriyet Abidesi’nin yerine hamam kurmaya tevessül edilse, bu, ne kadar abes olur ise, bugün, Akkuyu’ya, ayrıca milletçe övünç duyacağımız gayretlerle nükleer santral kurulması yönünde, otuz küsur yıl önce lisans verilmiş olması uzantısında, oraya şimdi, nükleer santral kurmaya yeltenmenin, gayet doğal ve hukuka uygun olduğunu iddia etmek, işte o kadar abestir.
***
İşte bütün bu sebeplerden dolayı, Türkiye’ye bir nükleer santral kurulması kararı muhakkak verilmekte ise, Akkuyu yer seçiminin behemehal yeniden değerlendirilmesi gereği vardır.
Şu hususları da anlamakta zorlanıyorum:
• Her şey özelleştirilirken, neden devlet, alım garantisiydi, sökümdü, nükleer atıkların (ayrıca nasıl olacaksa) elden çıkartılmasıydı, şunca nükleer cefanın altına, o da paldır küldür çıkartılan ve bal gibi “tercüme olduğu” belli bir yasa metniyle girmeyi taahhüt etmektedir ki!.. Kime, ne için, böylesi bir “siyasi rüşvet” verilmektedir? Ayrıca biz şimdi bu konuya niye çene yoruyoruz ki!.. Özel kuruluşlar, artık hangileriyse, gitsinler, nereye santral kuracaklarsa, civardaki sakinleri ikna etsinler, santralı kursunlar, elektriği ucuza satabiliyorlarsa satsınlar, işletme yükümlülüğünü, kaza ceremesini çeksinler, günü gelince santralı söksünler, nükleer atıkları hangi nükleer kabristana defnedeceklerse, halkın rızasını sağlasınlar, defnetsinler… Bize ne o zaman, değil mi!.. Ama yok öyle olmuyor işte… Her şey özelleştirilirken nükleere alım garantisi, söküm garantisi, nükleer atıklara cenaze töreni garantisi, elinin körü… Ne oluyoruz, diye sormazlar mı?
• Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nun (TAEK) başına, hangi evsafta bir tayin yapılacağı yasayla belirlenmiştir. Yasa, başa, “konunun uzmanı tayin edilir” demektedir. “Konunun uzmanı” demek ise, herkes kendi dürüst birikimiyle elbette saygıdeğer olmakla beraber, özne eğer “turşucu” ise, “kendi turşu konusunun uzmanı” olup, TAEK’in başına getirilebilir, demek değildir. Bugün TAEK’in başında, atom enerjisini nereden öğrendiği belli olmayan, atom enerjisi yönetimini nereden öğrendiği hiç belli olmayan, TAEK’in herhangi bir basamağında ne zaman çalıştığı, hatta kaç dakika çalıştığı bile belli olmayan, bir resim bulunmaktadır. Bu gelişme yasaya taban tabana aykırıdır. Ama bu resim, artık nereden oluşmuşsa, gücünü kimden alıyorsa, mahkeme kararlarını dinlemeyip, besbelli yerini sağlamlaştırabilmek üzere, görevden uzaklaştırdıklarının, yargı tarafından göreve iadesini anayasal suç işlemek pahasına, savsakladığı bir tarafa, kurumun en emektar, en birikimli, en bıçkın değerlerini, kızağa çekmeye yeltenmektedir. Ne ilginçtir ki, kimi belediyelerin bando mızıka takımlarının başına, mezarlıklar müdürlüklerinden, din görevlilerinin tayin edildiği bir evreye rast gelmektedir, Atom Enerjisi’nin başındaki, ehliyet özrü.
Savcılarımız Ergenekon’la ilgilensinler ilgilenmeye, ama devlet içinde göz göre göre böylesi bir çeteleşmeye ne zaman el atacaklardır, doğrusu, merakla beklemekteyiz. İhbar gerekiyorsa, madem öyle, ihbar edelim. Nükleer sevdalısı Türkiye’nin Atom Enerjisi’nin başında (sağlık memuru, dostlar beni bağışlasınlar), sünnetçi çakısıyla nükleer cerrahiye soyunmuş, bir acz vardır.
• Bu o kadar böyledir ki, kurum, kuruluş yasasına aykırı olarak Enerji Bakanlığı’na bağlanmıştır. Dünyanın hiçbir yerinde Atom Enerjisi Kurumu, nükleer santral kurucu kuruluşun maiyetinde değildir. Gelişme, ayrıca dediğim gibi, yasanın açık bir ihlali hükmündedir.
• Bundan önceki nükleer ihale sırasında Jandarma fezlekesinin patlamasından bu yana çok zaman geçmedi… Tutuklananlardan maada, günün enerji bakanından başlayarak pek çok görevli hüküm giydi. Herkes bilmelidir ki, burası Türkiye’dir, bir muz cumhuriyeti hiç değildir. Cumhuriyet savcıları; “Ergenekon”, içeride dönen kıyamet kadar ehliyet özürlerini de geçtik, namus özrünü nasıl olsa örtüyor dendiği bir sırada, döner, devletin güzide kuruluşlarında şehvet şapırtılarıyla çeteleşme arabeskine savrulmuş olanların yakalarına yapışıverir. Allah sonlarını hayretsin.
* Nükleer Mühendis TC Okan Üniversitesi
Son Yorumlar