« Akkuyu Mevkii - 2008 | NÜKLEER ENERJİ - Çağrılı Makale - Enerji Kongresi - 06 » |
Nükleer Enerji - SODEV - Akdeniz Ü - 11 - 2
Yazılar, Bilimsel ve Teknik Yazılar, Nükleer İçerikli Yazılar
AKKUYU’YA BUGÜN NÜKLEER SANTRAL KURMAK, BÜYÜK VEBALDİR!
Prof. Nük. Müh. Tolga Yarman,
Ph. D., Massachusetts Institute of Technology,
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Nükleer Güvenlik Komitesi ve
Danışma Kurulu Eski Üyesi,
T.C. Okan Üniversitesi Mühendislik Fakültesi
31 Mart 2011
Bu yazı, farklı farklı zamanlarda kaleme alınmuş üç ayrı parçadan oluşuyor...
- Geçmişte ve Bugün Nükleer Enerji Tarıtşması başlılklı kitabımın[1] ikinci baskısının önsözü (Ağustos, 2011)
- Yeni olarak, Japonya’daki deprem sonrası Tsunamiyle azan Fukusima kompleksindeki reaktör kazaları, meydana gelir gelmez yazdığım, kısa bir değerlendirme yazım (14 Mart 2011).
- Bundan bir hafta kadar sonra sonra yaptığım nükleer risk değerlendirmesini özetleyen yazı.
**
Önsöz
Ağustos, 2011
3 Aralık 1999’da, Başbakan Bülent Ecevit’in çağrısıyla, Enerji Zirvesi yapıldı; davetliler arasında bulunmaktan onur duydum. Zirve sonrası, üç ortaktan oluşan Koalisyon Hükumeti’nin Liderleri, Akkuyu’ya kurulması öngörülen, nükleer santral sevdalanmasından, hep birlikte vazgeçtiler... Çünkü, koşullar çok değişmişti... 1970’lerin ortalarında Akkuyu mevkii gündeme ilk geldiğinde, turizm etki değerlendirmesi, diye bir ölçüt, yoktu. 1970’lerin ortalarında, bir defa, ne Three Mile Island Kazası (1979), ne de Çernobil Kazası (1986), gündeme düşmüş değildi. Oysa bilhassa Akdeniz bölgemiz, epeydir, misafir odamız gibiydi. Akdeniz suyu ayrıca, sıcaktı. Bu olgu, santralin termodinamik verimini olumsuz etkileyecekti. 1970’lerin ortalarında, Genelkurmay, Trakya’nın Karadeniz sahiline nükleer santral kurulmasına; buranın, o vakit, Bulgaristan itibariyle, Doğu Bloku’nun dibinde bulunması dolayısıyla, yeşil ışık yakmıyordu. 1999’da, Doğu Bloku göçeli, on yıla geliyordu.
...
Fazla olarak, nükleer enerji, artan enerji talebini karşılamada, yegâne seçenek olarak görülmekten, çoktan çıkmıştı... Bir defa, talebin evvelce öngörüldüğü kadar hızlı yükselmeyeceği idrak edilmişti. Bütün bu olgular, nükleer santral mevkii olarak Akkuyu’da israrcı olunmasını, mazur olmaktan, çıkartmıştı. Ecevit Koalisyonu, geri durdu; nükleer ihale, sonuç vermedi.
2002’de iktidar değişimi uzantısında, nükleer hareket, yine ivmelendi. Akkuyu’nun yer lisansı geçerli varsayıldığı için, iktidar, önce buraya yöneldi. Ancak, 1999 Enerji Zirvesi’nde Akkuyu’ya karşı, az önce altını çizdiğim olumsuzluklar, ortadaydı... O yüzden, iktidar bu kez, Sinop’a yöneldi. Ancak oranın yer lisansı olmadığı - olacak şey değil, ama işte - hatırlanmamıştı. Sinop’a bu koşulda, nükleer santral yapılsa, dünyanın ilk kaçak nükleer santrali olacaktı.
Bu olgu tarafımdan dile getirilince, iktidar, yine Akkuyu’ya yöneldi ve Akkuyu ile Sinop arasında, bir nevi kararsız kalarak, gitmeye, gelmeye başladı.
Bu arada, Sinop’ta hazırlıklar dikkate çarpmaya başladı. Ama ekspres yer lisansı olmazdı. Her hal-u kârda, deyim bağışlansın, ancak gerçek oydu ki, atom enerjisi üretimi konusunda maalesef uzmanlığı olmayan bir atom enerjisi yönetimiyle, “yalapşap bir nükleer macera”, kaçınılımazdı. Bu çerçevede, ilk haliyle nükleer yasanın, ayrıntısıyla ortaya koyduğum şekliyle (Ferai Tınç , Hürriyet , 21 Mayıs 2007 ve 28 Mayıs 2007), buram buram tercüme koktuğu, maateessüf zikredilmeden geçilemeyedektir. Bir defa, öteki enerji alanlarında farklı farklı ihale yasaları mı, vardı ki, münhasıran bir nükleer yasa hazırlığı gerekmişti!.. Yasa, maalesef o haliyle, Meclis’ten geçti. Ancak Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’den döndü (2007).
Meclis, kökteki taslağın tercüme olduğu yönündeki eleştiriyi dikkate aldı; yasayı düzeltti, tekrar geçirdi. Ancak yasada yine ciddi pürüzler vardı.
Sonuçta, ihale açıldı. Ancak tuhaf, fakat beklenen, bir gelişme oldu. Pek muhtemelen yasanın çıkartılmasını baştan beri destekleyen yabancı nükleer kuruluşlar, sergilediğimiz seviye özrünü gördüler, afalladılar ve ihaleye girmekten, sarf-ı nazar ettiler. Bir tek Rus devlet şirketi, ihaleye katıldı, ama ihaleyi alamadı.
Özetle, ihale, yaralayıcı bir başarısızlıkla sonuçlandı (2009).
Enerji Bakanı ve hiç bir biçimde kabul edilemeyecek biçimde, yasaya ve kuruluş felsefesine aykırı olarak Enerji Bakanlığı’na bağlanmış olan Türkiye Atom Enerjisi Kurumu üst yönetimi, görevlerini, bırakmak zorunda kaldılar.
Yönetim değişikliği uzantısında, Enerji Bakanlığı bu kez, bambaşka bir yol izledi. Rusya Federasyonu ile Türkiye Cumhuriyeti, doğrudan bir nükleer anlaşma imzalamak suretiyle (13 Mayıs 2010), Akkuyu’ya bir nükleer santral tesisi konusunda adım attı. Anlaşma Meclis’te onaylandı (15 Temmuz 2010).
Eğer, bir nükleer bilim adamı olarak, bana sorarsanız, esasen 3 Aralık 1999’da, Başbakan Ecevit’in daveti uzantısında Hükumet’e verdiğim brifingde ifade ettiğim doğrultuda, Hükumet bugün, teknik olarak ciddi bir yanlış yaptı. O zaman da vurguladığım gibi, nükleer enerjiye kategorik olarak karşı değilim; hiç olmadım... Ayrıca siyasi iradenin nükleer santral tesisi konusunda alacağı karara - onun, nükleer karşıtlarının demokratik süreçlerde gösterdiği tepkilere saygılı olması koşuluyla – gayet saygılıyım...
Hatta pek çok kimsenin düşündüğünün tersine, Rus nükleer teknolojisinin, Batı nükleer teknolojisinden aşağı kaldığını, katiyen düşünmem...
Ama mesele bu değil... Bugün Akkuyu’ya nükleer santral kurmak; turizmi, oradaki sebze meyve üretimini, ciddi olarak baltalamak, demektir.
Bu konuda, onca feryadımıza rağmen, hâlâ daha, tek satır araştırmanın yapılmamış olmasını, ona rağmen Akkuyu’ya dönük, fütursuzca nükleer adımlar atılmasını, Türkiye Cumhuriyeti’nin sergilemesi gereken ağırbaşlılıkla, bağdaştıramıyorum.
Her şey bir tarafa, bugün buraya Yunanistan’dan alacağımız bir gelin, beraberinde, drahoma (çeyiz) olarak, Akkuyu’ya kurulmak üzere (bedava) bir nükleer santral getirse, kabul etmemeliyizdir, diye düşünüyorum... O kadar böyle ki, bakın, evvelce Türkiye’nin nükleer santral tesisi ne zaman söz konusu olsa, ayağa kalkan Yunan Basını, bugün sus pus oturmuş, keşke yanılsam, pusuda bekliyor. Çünkü biliyor ki, son toplamda, oraya kurulacak bir nükleer santral, turizm rekabetinde, bizi, keşke yanılsam, fırlatıp, Yunanistan’ın, çok arkasına atacaktır.
Benden tekrar söylemesi. Kaş yapalım derken göz çıkartılıyor, maateessüf...
**
Japonya'da Deprem ve Nükleer Felaket
14 Mart 2011
Japonya'da dünya tarihinde bir ilk olarak dokuz siddetinde bir deprem ve
bunun ardından dalga kıranlari biçen bir tsunami uzantısında üç
nukleer santral tamamen telef olmustur. Yalnızca soz konusu telefatin
ederi yuvarlak 10 milyar dolardır. Enkazin ortadan kaldirilmasi, en az
bir o kadar kaynak sarfi gerektirebilecek gibi durmaktadir.
Nukleer afeti kuçumseme yolundaki tavırlar, bilimsel yansızlığın ihlali
anlamında, nukleer holigan, arabesk tavirlardir. Sanki nukleer
patlamalar soba uzerinde unutulmus at kestanesi patlamalaridir. Sanki
nukleer afet uzantisinda, dişari sizan radyasyon miktari, ihmal
edilebilirdir ve bu sebeple, kazalar onemsenmeyebilirdir.
Bu arada, kazayi, bilgece izleme ve anlama çabasi yerine, buna hani saat
başı, laf yetistirme gayretkesligindeki yerli siyasi hafiflikkler, olsa
olsa katmerli bir nukleer cehaleti sergilemektedir; gercekte bunlarin
sahiplerini kucuk dusurmekten baska bir izlenim yansitiyor, katiyen,
degildir...
Nukleer afeti, eski teknolojiye raptetme yonundeki tevil vari girismler
ise, gercegi hic yansitmamaktadir. Ortada bir teknolojik zaafiyet yoktur.
Tersine soz konusu Japon nukleer teknolojisi doneminin doruğundadir...
Mesele basitçe sudur ki, ortadaki gelisme, guvenlik onlem skoplarinda
hiç bir bicimde yer almis degildir. Depremin siddeti de, ne de buna
bagli olusan tsunaminin dev boyutu da, bugune kadar hafsala dışıdır...
Tsunami, nukleer afeti azdirmis, nukleer kazalar dolayisiyla gereken
tahliyeyi zorlastirmis, hatta imkansizlastirmistir...
On katli binalarin damlarinda civardaki gemileri yuzduren tsunami, bu
arada, santrallerin yanibaslarindaki yanmis yakit havuzlarini, ayrica
cok korkulur ki, talan edebilecek, etrafi nukleer bir lagama
cevirebilecektir...
Bu o kadar boyledir ki, daha cok oncesinden isaret ettigimiz cizgide,
nukleer afet derecesini ("7" uzerinden) "4" şiddet; resmetmekten uzaktır
ve işte nihayet Japon yetkiliker afet derecesini ("7" uzerinden) "6"
duzeyine yukseltmislerdir...
Şurasini tahmin etmek abartili degildir ki, dunya nukleer enerji
uretimi, uc Japon nukleer reaktörünün birden, iste goz acip kapayincaya
kadar gecen bir sure zarfinda, telef olmasiyla, ayrica, benzersiz, bir
darbe daha almistir...
Hem Tsunami felaketi, hem de nukleer afetle bogusmakta olan Japon
halkina kalbî bas sagligi ve esenlik dileklerimizi sunuyorum...
(Yazarın Notu: Burada dikkate tasinan tahminlerin, sonradan, maateessüf aynen işsaret olunduğu gibi, geliştiği görülmüştür. 7 Ocak 2012.)
Fukusşma Kazası Uzantısında Işığında, Nükleer Kaza Risk Değerlendirmesi
26 Mart 2011
Meydana gelen gelişmelerin; gectigimiz, on - on bes gun boyunca (o arada Geçmişte ve Bugün Nükleer Enerji Tartışması başlıklı, 1995'teki ilk baskisindan sonra, ikinci, genisletilmis baskisini kisa bir sure once once yapan, yeni önsozunü yukariya aldığım, kitabimda) belirtegeldigim "kaygiları", genel anlamda "gorusleri" maalesef doğruladığını fade etmek isterim...
Gorusum ozetle sudur ki, son otuz - otuz bes yildir, tahmin ve hesap disi ("sisli", "puslu" dedigim) "guven ozurlu" hesaplama bolgesinde olarak maalesef vukua gelmis, toplamda yuvarlak 4000 bin megawat gucundeki reaktorun ve bunlarin cevrelerinin, feci bicimde etkilenmesi sonucunu beraberinde getirmis olan kazalar, simdilerde artik iyice "nicelendirilebilir" bir ("tahmin otesi") riski isaret etmektedir...
Gorusum ozetle sudur ki, son otuz - otuz bes yildir, tahmin ve hesap disi ("sisli", "puslu" dedigim) "guven ozurlu" hesaplama bolgesinde olarak maalesef vukua gelmis, toplamda yuvarlak 4000 bin megawat gucundeki reaktorun ve bunlarin cevrelerinin, feci bicimde etkilenmesi sonucunu beraberinde getirmis kazalar, simdilerde artik iyice "nicelendirilebilir" bir ("tahmin otesi") riski isaret etmektedir...
Bu risk:
4000 MWe (yuvarlak, tahmin otesi kazaya duçar olmus reaktör gucu) /(toplamda kurulu, yuvarlak, 400 000 Mwe reaktör gucu)=%1,
olmaktadır...
Sozel olarak soyleyeyim:
Otuz - otuz bes yilda, beheri 1000 MWe gucundeki, her yuz santralden biri, maatessuf, tahmin otesi bir kazaya duçar olmustur. 1979'da TMI reaktoru ve 1986'da Çernobil reaktoru, insan hatasi yuzunden telef olurken, Fukusima'daki uc reaktor (ayrica buradaki iki reaktor, bakim tahtinda oldugundan, kazayi şükür sıyırmış olarak), beklenmedik doğal afetler yuzunden kazaya ducar olmuslardir...
Bu olgu, butun guvenlik ve risk analizi hesaplarini alt ust etmektedir...
Bilim namusu ve basiret, bu olguyu kavramayi ve tealffuz etmeyi gerektirir...
[1] Bu yazı, Yazar’ın, Yeni olarak İkinci Baskısıını yapan, “Geçmişte ve Bugün Nükleer Enerji Tartışması” başlıklı Kitabı (T.C. Okan Üniversitesi Yayınları) için, yazdığı takdim yazısından hareketle hazırlanmıştır.
Son Yorumlar