« Allah Yeniden Doğdu Sonsuzluğa | NÜKLEER ENERJİDE KİRLİ POLİTİKALAR » |
Nükleer Santral Zorunlu Değil
Yazılar, Gazete Yazıları
Nükleer Santral Zorunlu Değil |
|
PROF. DR. TOLGA YARMAN İLE, NÜKLEER SANTRALLERİ KONUŞTUK |
...
Tabii, diğer bir yandan nükleer santraller, koşulların dayatması sonucu veya uzantısında kabuk değiştirmektedirler. Gerek ABD'de gerekse Avrupa'da bugünkülere oranla daha küçük daha güvenli, daha ucuz nükleer reaktör sistemleri çalışmaları, araştırmaları yapılmakta, girişimler geliştirilmektedir.
Nükleer santraller cazibesini kaybetti galiba. Diğer ülkelerde nükleer santrallere yaklaşım, bizdeki gibi iştahlı değil sanırım.
Elbette. Aynı çerçevede; olası kazalara dönük güvenlik önlemlerinin artırılması; lisans işlemlerinin demokratik uygulamalar itibarıyle uzadıkça uzayan süreler gerektirmesi, nükleer santralin ömrünün sonundaki söküm masraflarının; keza nükleer atıkların defin meselelerine dönük yatırım ve harcamaların, astarı yüzünden pahalıya gelmesi, neticede gitgide artan kamuoyu baskısı dolayısıyla nükleer enerji üretimi, bütün dünyada duraksamaktadır. Batı'da halen inşa durumunda olan ya da sipariş edilmiş bulunan tek bir nükleer santral dahi yoktur.
Alternatif enerjilerden söz ediliyor, bunu siz de biliyorsunuz. Sözü edildiği gibi, gerçekten alternatif enerjiler üretilebilir mi?
Neden olmasın! Bu pekala mümkün. Şunu ifade edeyim, ülkemizde ileriki yıllarda gerek güneş enerjisi, gerekse rüzgar enerjisi kullanımının şimdikiyle kıyaslanamayacak düzeylere tırmanabileceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Nükleer santralin kurulacağı yer de tartışma konusu. Neden ısrarla Akkuyu? Burada büyük bir turizm potansiyeli var ve dünyanın en güzel yerlerinden biri.
Evet, nükleer santral mevkii olarak, çeyrek yüzyıl önce, bilhassa İstanbul odaklı yük merkezine yakınlığın, o arada deprem açısından fazlaca etkin olmaması sebepleriyle gözetilen, Trakya bölgemizin özellikle Karadeniz sahilleri; o zamanlar Doğu Bloku üyesi Bulgaristan ile; NATO müttefikimiz olan, ancak beraberinde sorunlar da yaşadığımız Yunanistan'a yakın olması dolayısıyla, başka bir deyişle stratejik mülahazalarla, terkedilmek gerekince; Akkuyu mevkii düşünülmüştü. Akkuyu'nun deprem açısından uygun olduğu da hesaba katılmıştı.
Çeyrek yüzyıl önceki gerekçeler bugün için de geçerli olabilir mi?
Hayır, değil. Asla değil. Akkuyu bugün geçerli bir yer olma özelliğini kaybetmiş bulunmaktadır.
Neden?
Çünkü, bir defa konjonktür, yani Türkiye'de ve dünyadaki yapısal özellikler artık değişmiştir. Doğu Bloku diye bir blok kalmamış, yıkılıp gitmiştir. NATO müttefikimiz Yunanistan ile hala sorunlar vardır ama Güney'de Kıbrıs konusunda da ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Hatta bir bakıma Akkuyu, Kıbrıs'a ya da Girit'e yerleştirilmesi gündeme gelmiş olan orta menzilli füzeler dolayısıyla daha da stratejik bir mevki haline gelmektedir. Ayrıca Akkuyu, yük merkezinden göreceli olarak uzaktır. Bu durumda, enerji taşınması sırasında kayıplar artar.
Gelişmeler gerçekten üzücü, hatta Bakan Cumhur Ersümer'in tavrı son derece sinir bozucu. Birileri çıkıp bu adamlara Türkiye'nin babalarının tapulu malı olmadığını, bu toprakların yetmiş milyon ortağı olduğunu hatırlatmalı. Bütün bunlar bir yana, Akkuyu'nun turizm potansiyelinin yanısıra, büyük bir tarım potansiyeli de var.
Haklısınız, bölgenin sizin de söylediğiniz gibi büyük bir tarım potansiyeli var. Şu kadarını söylemeliyim; Akkuyu'da kurulacak bir nükleer santral sayesinde sadece turizmi değil, tarım üretimini de olumsuz etkileyecek ve bölgedeki tarım üretimi büyük ölçüde zarar görecektir. Böyle bir çerçevede bugün Akkuyu'ya gidip nükleer santral kurmak, misafir odasındaki güzelim el halısının üzerine lazımlık koymakla eş anlamlıdır.
Deprem açısından tehlikesiz bir bölge mi Akkuyu?
Bu da çok önemli bir sorun. Deprem açısından Akkuyu, sanıldığı gibi hiç de tehlikesiz bir bölge değildir, söyleyeyim. Bu konuda bir müddet önce Ege Üniversitesi'nin yaptığı çok ciddi çalışmaların sonuçları var elimizde. Bu çalışmalar sonunda görüldü ki, Ecemiş fay hattı hareket halindedir. Bu bilimsel çalışma da göstermektedir ki, Akkuyu deprem açısından önemli bir risk taşımaktadır.
Yine Bakan Ersümer ve onun gibi düşünenler, nükleer santralin çok ekonomik olduğundan söz ediyorlar. Gerçekten nükleer santral, diğer enerji üretimlerine göre ekonomik mi?
Bakın, burada nükleerin mukayeseli fiyatına çok ciddi olarak bakmamız gerekmektedir. Nükleer enerji üretimi eğer doğalgazdan ucuza getirilemeyecekse, -ki hiç mümkün görünmüyor- bu işten vazgeçilmelidir. Ayrıca fiyat hesabına, santralin 30 yıllık ömrünü tamamlaması sonrası söküm masrafları; nükleer atıkların def edilmesi işleminin masraflarını katma zorunluluğu vardır. Bakan ve hükümet bu konuda yanılgıya düşmemeye özen göstermeli. Ortaya konulan hesapları, sonuçları, bağımsız en az iki uzman gruba inceletilmelidir. Eğer isterlerse, ben de seve seve bakarım. Özetle şunu söylemek isterim: Gerek vakıalar itibariyle, gerekse de kamuoyu nezdinde, nükleer enerji üretimi, evvelce tasnif edildiği ve algılandığının tersine, ne çok güvenilirdir, ne çok temizdir, ne de rekabette yeterince ekonomiktir!
Bakan, bütün ülkeyi ilgilendiren nükleer santral yapımı konusunu tek başına halletmekte kararlı. İnsanın aklına kötü şeyler geliyor, 'acaba bir menfaati mi var?' diye düşünüyor. Nükleer santralin yapımının hangi ülkeyle gerçekleşeceği de önemli bir sorun. Sizce bu nükleer izdivaç hangi ülkeyle olacak?
Gündemdeki nükleer santral ihale süreci; görebilecek gözler açısından, Türkiye'deki siyasi mekanizmasına ilişkin, çok ilginç ipuçlarını ele vermiştir. Bir defa unsurlar içeride olsun, dışarıda olsun, nükleer lobi bünyesindeki baskı gruplarının siyaset dünyasındaki uzantılarına etki mekanizması, keza buradaki siyaset öznelerinin ilgili siyaset resmini kendi ilişkileri ve çıkarları doğrultusunda adım adım meydana getirmedeki beyanat ve örtülü tavırlarının iç yüzü sanırım oldukça iyi anlaşılmaktadır. Burada dile gelen millilikmiş, çağ atlamakmış, nükleer teknolojiymiş, atom bombasıymış, uranyum ve toryum gizilimizmiş, karanlıkta kalınırmış, türü gerekçeler. Bütün bunlar, numara... çoğunlukla gayri samimi ve bayağı ustaca "örtülü bir siyasetin" hin mi hin, "uzaktan kumanda mekanizması" olarak sahnelenmekte. Olay son derece siyasidir ve mutlaka Dışişleri Bakanlığı ile birlikte ele alınması gerekir. Buradaki doğru soru, "nükleer izdivaç Amerika ile mi, yoksa Avrupa ile mi yapılmalı?" sorusudur.
Siz ne düşünüyorsunuz?
Konuyu biraz daha açalım isterseniz. İhaleye ABD Westinghouse firması, Japon Mitsubishi firması ile, Fransız ve Alman firmaları, müştereken meydana getirdikleri NPI konsorsiyumu ile birlikte girmekte. Bunların yanısıra, Kanada'nın CANDU firması da ihalededir. Güney Koreliler'i de sayabiliriz. Demek ki soru, okyanusaşırı ABD ve Japonya mı, o arada yine okyanusaşırı Kanada mı, yoksa Avrupa'dan Fransa artı Almanya mı? sorusudur.
Sizce hangisi?
Hepsinin avantajları ve dezavantajları ortadadır ve siyaseten Dışişleri Bakanlığı'nca değerlendirilecektir. Kuşkusuz teknik siyasi boyutu da var ama en önce, devletlerarası siyaset açısından incelenmesi gerekir. Burada, yeri gelmişken şunu da söyleyeyim: Seçimde salt teknoloji türünün stratejik olarak, hemen hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur. Bakan, bu konuda kendisine yapılan "amigo" boyutlu telkinlere ne olur kulak asmasın! Konuyu önce devletlerarası siyaset bazında değerlendirmek, akılcılıktır. Böyle bir bazda ABD artı Japonya memnun edilse, Fransa artı Almanya veya Kanada mutsuz edilecek. Fransa artı Almanya memnun edilse, ABD artı Japonya ve Kanada mutsuz edilecektir.
Bu ülkelerin nükleer teknolojileri arasında fark yok mu? Dünyanın parasını ödeyeceğiz, hangi teknolojiyi kullanacağız?
Bu da ayrı ve önemli bir konu. Şu aşamada hemen, ABD artı Japonya ve Fransa artı Almanya nükleer teknolojilerinin çok benzer olduklarını ama Kanada'nın ise hayli farklı olduğunu söyleyebilirim.
Son Yorumlar