« CHP Açılırken Solda İnsan Hareketleri | C. Ersümer'e Cevap 2 » |
C. Ersümer'e Cevap
Yazılar, Siyasi İçerikli Yazılar
C. Ersümer'e Cevap |
|
1 Şubat 2001 |
...
JANDARMA FEZLEKESİ
27 Aralık 2000
Suçun Türü: Çıkar Amaçlı Suç Örgütü Kurmak, İhale Yolsuzluğu, Rüşvet, Görevi Kötüye Kullanmak
Suç Yeri: Ankara
Sikayetçi: Kamu Hukuku
Olayın Özeti: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile TEAŞ'ın, Türkiye genelinde, enerji ihalelerinde yapmış oldugu yolsuzluklar
Enerji ihalelerinde yolsuzluklar yapıldığına dair duyum alınmış ve bu duyumu teyit eder nitelikte olduğu degerlendirilen bir kısım belgeler ele geçirilmiştir. Müteakiben yapılan istihbari calışmalarda, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile TEAŞ'ta bulunan bir kısmı önemli mevkilerdeki kişilerin rüşvet ilişkileri içerisinde oldukları... Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı “enerjiden” sorumlu Müsteşar Yardımcısı’nın (Ad, Soyad) enerji ihalelerinde, devletin menfaatini gözetmeden, imtiyaz sözleşmelerinin Bakanlık tarafindan imzalanmasını sağlayarak rüşvet karşılığı ihaleleri kendi isteği dogrultusunda şirketlere verdirerek, büyük miktarlarda haksız çıkar elde ettiği... TEAŞ Genel Müdürü’nün (Ad, Soyad) de bu kurum içerisindeki karanlık ilişkileri, Bakanlık’taki Enerji İşleri Genel Müdür Vekili’nin (Ad, Soyad) desteği ile sürdürdüğü...
(Ad, Soyad) ifadesinde özetle (...) TEAŞ Genel Müdürlüğü’nde görevli personeline Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’nın talimat vererek, ihaleleri istediği kişilere vermesi yönünde baskı yaptığı ...
TEAŞ Genel Müdürü (Ad, Soyad) ifadesinde özetle, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı'nın ilgili genel müdürlükleri arayarak ihalelerin verileceği firmanın adını, şifaen talimat vererek, yönetim kurulunu etkilediğini... Devleti büyük zararlara uğratan imtiyaz sözleşmesinin TEAŞ teknik kurulunun olumsuz görüşleri dikkate alınmadan enerji satış anlaşmalarını imzalamaları konusunda baskı yaptığını... Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve ilgili kuruluşların “yap-islet-devret”, “işletme hakkı devirleri”, “otoprotüktör uygulamalar”ı, “yap-islet” ve “yüzer-gezer santral” ihalelerine ilişkin belgeler ve sözleşmeler ile Üst Kurul Raporları'nın teknik bilirkişi marifetiyle incelendiğinde, olay bağlantılarının delillendirilerek ortaya çıkarılacağını... Soruşturmanın bu yönde de derinlestirilmesini...
Yukarıda izah edilen sebeplerden dolayı sanıkların birinci maddede yazılı suçları işledikleri kanaati ile bu fezleke düzenlerek imza altına alnmıştır. (İmza)
*
Bu fezleke; ne mutlu ki, bizim teknik bilgilerimiz ve vukufumuz dışında, hiç bir istihabarat sahibi değilken, ifade ettiğimiz kaygıları, kamuoyunun kafasına dank ettirircesine ortaya koymaktadır.
Bu fezleke, maiyeti yanı sıra, açıkça, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı koltuğunu işgal eden Cumhur Ersümer’i de hedef almaktadır. Diyelim ki, Bakan “iftiraya” uğramaktadır.
Pekiyi, koskoca Türkiye Cumhuriyeti Enerji Bakanlığı’nın en üst kademesindeki, hepsini de Bakan’ın getirdiği yetkililerin, en başta da Bakanları’nı suçluyor olarak, bunca skandalın göbeğinde bulunuyor olmaları; en hafif bir deyişle, (basında sıkça yer almış, şimdilerde hemen herkesin dilinde olan, “Türkiye’de enerji krizi yok, enerji yönetimi krizi var”, şeklindeki sözüme telmihte bulunarak ifade edecek olursam), doğrudan Bakan’ın sorumluluğunda, “enerjide”, fevkalade ciddi bir “yönetim krizi” değilse nedir?
Hemen belirteyim ki, 4 Ekim tarihli, şimdi dava konusu yapılan Beyanatım’ın kapsamında, o sıralar gündeme getirilen “yüzer gezer santraller” bulunuyor olup, bu konudaki tasarılara gazetede, beyanatımın yanı başındaki kutuda yer verildiydi. Gerçekten de, beyanatımı takibeden günlerde, Hakkari, İdil, Silopi, Van, Esenboğa, Siirt, İsparta, Mardin, Kırıkkale, Cide, Finike, Batman, Trabzon, Ünye ve Akkuyu’da olmak üzere, yuvarlak 1000 MW (yani, şu rakamın büyüklüğüne bakın, Keban Barajınız’ın kapasitesi tutarında) ve olağana oranla kat kat daha pahalı elektrik üretmesi öngörülen, “yüzer gezer” (aslında ne yüzer ne de gezer, bal gibi sabit, ancak kuruluş statüleri itibairyle, üretikleri elektiriği, dediğimiz gibi, olağana oranla çok daha pahalıya satma ayrıcalığına sahip) santrallerin ihale hazırlıkları başlatıldı.
Şu gelişmeye bakın ki, Jandarma Fezlekesi’nde, dile gelen yolsuzluklar arasında yüzer gezer santrallerin kuruluşuna ilişkin yolsuzluklar da bahis konusu yapılmaktadır. Bu santrallerin devreye alınmasına ilişkin işlemler, tabiatıyla behemahal başlatılmış, ancak Jandarma Fezlekesi ile beraber, anlaşılacak sebeplerle, söz konusu heveslerin üstüne kezzap dökülmüş gibi olmuştur.
Sayın Cumhur Ersümer, seçilmiş bir politikacıdır. Bu açıdan şahsında demokratik süreçlere saygı gösterilmesi zorunludur. Aynı biçimde onun da eleştirilere saygılı ve tahammüllü olması bir kaçınılmazlıktır. Hele, sonradan açığa çıktığını izlediğimiz, keşke yanılsak, her türlü kokuşmuşluğu işaret eden bir yapının üstünde, bunun ayrıca (hakkında TBMM’de verilen gensoru, şimdilik ne denli reddedilmiş olursa olsun), baş bir mimarı olarak oturmakta ise, söz konusu eleştirileri bir “uyarı” olarak gözetmesi yalnız “memleketin” değil, en başta da kendisinin hayrına olacaktır.
Kendisi bir hukukçudur. Bildiğimizce, enerji konularıyla ilgili herhangi “ciddi bir hazırlığı” da yoktur.
Bense şu kadar (ondokuz) yıldır akademik merivenin en üst basamağında, bir enerji hocasıyım. “Vukuf”, “ha” diyince geliştirilmez. Bu aşikardır.
Kendisi, izlediğimiz kadarıyla, pratikçe “sıfır enerji bilgisine” sahiptir. Bu çerçevede, orada durmasına siyasi bir engel bulunmamakta ise de, söz konusu müktesebat ile orada durması, işte ortaya çıktığı veçhile, hem sayılamayacak kadar çok (cürmü değilse bile) yanlışı davet etmekte, hem de yalnız ülkemiz açısından değil, kendisi açısından da gayet talihsiz bir gelişmeyi beraberinde getirmektedir.
Kamuoyunun önünde cereyan eden, benim de müdahil olduğum (Kenan Mortan’ın düzenlediği) bir televizyon programında, kendisine enerji politikalarının neler olduğunun sorulması uzantısında, “Olayların hızlı geliştiğini, bu sebepten yazılı bir politikasının olmadığını, konulara günü birlik politikalarla yön verdiğini”, ifade ettiği hatırlanacaktır. Türkiye Cumhuriyeti’nin, üstelik tarihi olarak, gayet hayati bir enerji karmaşasının tam ortasındayken, böylesi, bir anlayışla yönetilmesi, tek kelimeyle “hazindir”.
Ben bunları, Başbakan’ın daveti uzantısında 3 Aralık 1999’ta katıldığım “Enerji Zirvesi”nde, ilgili Bakanlar ve Devlet’in tüm Enerji Ricali huzurunda telaffuz ettim.
Bu durumda ben, yahut kamuoyununun vicdanı olma durumundaki hocalar ne demeliyizdir?
- Avukat Enerji Bakanımız harikulade bir vukufla memleketimizin enerji sorunlarına ‘tarihi’ özellikte olarak yön vermektedir mi demeliyizdir, yoksa,
- Bu zat ne yaptığını çoğunlukla bilmiyor mu demeliyizdir?
Ben böyle diyorum.
Bu bir hakaret değil, düpedüz bir tesbittir.
Sayın Ersümer, “Yavuz Bakan, ev sahibini bastırır” dedirtircesine, bana ve benim gibilere dava üstüne dava açarak, Enerji Bakanlığı görevini, ne pahasına olursa olsun, sürdürmek istemek yerine, eğer bir nebzecik olsun, memeleketin hayrını düşünüyorsa, taşıyamadığı ve hiç bir biçimde taşıyamayacağı bu görevden, “başını daha fazla belaya sokmadan”, istifa etmelidir.
Bundan bir süre önce, “nükleer santral ihalesi” konusunda sergilediği tutum da içler acısıdır.
Beraber olduğumuz televizyon programlarına yönelik olarak, başta kendi partidaşları olmak üzere, ne yazık ki, Enerji Bakanlığı’nı bihakkin temsil ettiği, hatta kendisini “küçük düşürmediği” konusunda, olumlu söz sarfedebilecek hemen kimse yoktur.
Aylar boyunca:
- Nükleer santrali kurmada beni bir tek Allah engelleyebilir,
demiş, ancak memleketi tam bir maceraya sürüklemesine ramak kala, konudan, koalisyonu oluşturan her üç partinin de, kendilerine yapılan uyarıları benimseyip, vazgeçmeleri uzantısında, çar naçar tavır değiştirme zorunluluğuna sıkışmıştır.
Ayrıca şurası da ilginç olmaktadır ki, işlerin yoğunluğundan dolayı, Koskoca Cumhuriyet Enerji Bakanlığı’na bir stratejik çizgi çekmeyi başaramayan Enerji Bakanı (bugün kazması vurulsa ancak on yıl sonra devreye alınabilecek olma özelliğindeki nükleer santralleri kovalaması dolayısıyla), bundan yıllarca sonrasına dönük olarak, bu sürece ilişkin olarak dişe dokunur herhangi bir strateji çalışması da olmaksızın, ayrıca birçok olumsuzluk yanı sıra, başta ülkemiz Akdeniz turizmini baltalayabilecek olması pahasına, Türkiye’ye bir nükleer ipotek koymada gayet dayatmacı olmak gibi, inanılmaz bir çelişki sergilemiş bulunmaktadır.
Ben, bugün için “enerjimizin yeter” olduğunu ekli yazıdaki biçimde savundum.
Aslında, bu hususu, ülkemizi gayet rencide edici bir dilde olarak, Enerji Bakanlığı’na yazdığı 9 Kasım 1999 tarihli yazısında, Dünya Bankası söylüyor.
DGM Savcısı’nın, yeni olarak, Dünya Bankası’nın Ankara Temsilciliği’ne başvurarak, elde etmek istediği bu yazıyı, buraya ekliyorum.
Aynı bir paralelde, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı’nın Başbakan’a, Enerji Bakanı’nı şikayet mahiyetinde yazdığı, 20 Eylül 2000 tarihli yazı da ibret vericidir.
Bu yazıyı da ekliyorum.
Evet, Enerji Bakanı ne yaptığını çoğunlukla bilmiyor. Bunu Dünya Bankası söylüyor, Devlet Planlama Teşkilatı söylüyor. (Jandarma Fezlekesi mazallah, çok daha kötüsünü söylüyor.)
Biz Dünya Bankası, Devlet Planlama Teşkilatı söylüyor diye, söylüyor değiliz; onlardan işlaret almamıza ihtiyaç yok. Ama şurası muhakkak ki, onlar söylemese, bizim söylememiz, ulusumuzun sağlığına, hatta ulus olarak bekamıza yönelik, bu yönde sorumluluklarımızı yerine getirmemiz itibariyle, söylemememizden çok daha iyidir, hatta belirtmeye çalıştığım biçimde, hayati önemdedir. Gelişen olaylar bunun ne kadar böyle olduğunu, açıkça doğrulamaktadır.
Siyasiler karşısında tabaspuslarla el pençe divan duracak olan değil, onlardan gerektiğinde, kamu vicdanını temsil ederek, hiç kuşkusuz vekarla, ama hesap soracak vukuf sahibi bilim adamlarına ihitiyacı vardır, bu milletin.
Esasen davacının vekili, herhangi bir biçimde hakaret-i amiz bir söz ettiğimiz iddiasında bulunmamaktadır.
Bu çerçevede, Enerji Bakanı’nın dikkatini, kamuoyu huzurunda bir kez daha çekmeyi görev biliyor, davanın reddedilmesini, saygılarımla talep ediyorum.
Prof. Dr. Tolga Yarman
Son Yorumlar